Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi

Cumhuriyetçiler Kurultayı 25 Mayıs’ta Toplanıyor

Cumhuriyet Devrimi ülkemizin en önemli tarihsel atılımıdır. Bu atılımın toplumun dokularına ne derece işlemiş olduğunu, siyasi iktidar tarafından yürütülen tasfiye operasyonunun bir türlü tamamlanamayışında görebiliyoruz. Ancak siyasal düzlemde paralel bir durumun var olduğunu iddia edemeyiz. Cumhuriyetçilik siyasette sahipsizdir, temsilcisizdir.

Cumhuriyet içeriksizleştirildi, temel değerleri önemsizleştirildi. Ama yerine yeni bir sistematiğin oturtulmasına dönük girişimler, her defasında toplumun gerçeklerine çarptı. Laiklik bir suçlama haline getirilmek istendi, ama toplum laik kaldı. Bağımsızlığı ve barışı temel alan dış politika “sünepelik” olarak görüldü, yerine konmak istenen dinci ve yayılmacı politika maceracılıktan öteye geçemiyor. Cumhuriyet’in simgeleri süpürülmek isteniyor, ama aynı simgeler kitlelere mal oluyor. Bir bütün olarak Türkiye’nin ilerici, aydınlanmacı dönüşümünün bir parantez sayılıp kapatılması gereğinden söz ediliyor, olmuyor… Özetle Türkiye bir karşı-devrim yaşıyor. Ama karşı-devrim bir türlü tamamlanamıyor, patinaj yapıp duruyorlar. Herhangi bir siyasi iktidar bu şekilde varlığını sürdüremez. 

Son dönemde siyasi iktidar bu çözümsüzlüğü aşmak için yeni ve radikal denemelere girişti; “Türkiye Yüzyılı” dedikleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesinin tamamlanması ve bir Yeni-Osmanlı’ya geçiştir. Amaçlanan, laik yurttaşlığın yerini tarikatların parsellediği bir toplumsal dokunun almasıdır. Amaçlanan, yoksul halka hak mücadelesini unutturmak, yağma düzenine mutlak olarak biat etmesini sağlamaktır. Amaçlanan, ulusal çıkar denince cihatçı, şoven bir fetihçiliğin, sermayenin başka ülkelere yayılmasının anlaşılmasıdır. 

Görülmemiş pervasızlıkta bir baskı rejimi kurmadan bu amaçlara ulaşamazlar. Siyaset alanı bu nedenle daraltılıyor, kitlelere kapatılıyor. Artık sıra seçme ve seçilme hakkının işlevsizleştirilmesine, hatta yok sayılmasına geldi. İktidarın muhalefeti dilediği gibi biçimlendirme çabası bir saplantı değil, Cumhuriyet’in tasfiyesinin tamamlanması niyetinin bir unsurudur…

Toplumun bu dönüşüme direnç göstermesi ve hatta son dönemde yaşadığımız gibi halk kitlelerinin ayağa kalkması bizim için başlangıç noktasıdır. Ancak bu direncin yalnızca “ne istemediği” bellidir. Oysa Cumhuriyet düşmanlarını durdurmak için Cumhuriyetçiliğin bir politik program olarak güncellenmesi gerekiyor. Bu yapılmadan Cumhuriyetçilik bir siyasal kuvvete dönüşemeyecektir. 

Cumhuriyetçiler Kurultayı’na bu noktada anlam yüklüyoruz. İçi boşaltılan laikliğin bir aydınlanma devrimine nasıl dönüştüreceğimizi ele almalıyız. Bağımsızlığın günümüz dünyasında nasıl korunacağını konuşmalıyız. Ülkenin hem uluslararası süreçler, hem de iç dokudaki çözülüş tarafından tehdit edilen birliğinin nasıl tesis edileceğini programlaştırmalıyız. Ülkemizi bir yağma cehennemi haline getiren ve bu uğurda Cumhuriyet’i çoktan gözden çıkaran sömürü düzeninin yerine nasıl bir yapı kurulması gerektiğini saptamalıyız…

Bu gündem maddelerini, laikliği ve aydınlanmacılığı, yurtseverliği ve bağımsızlıkçılığı ilke edinen, yurttaşların eşitliğinden ve sömürüsüz bir düzenden yana bir platformda tartışmalıyız. Cumhuriyetçiler Kurultayı’nı böyle bir platform olarak kurmaya kararlıyız.

Siyasal bir yol haritası belirlerken Cumhuriyetçiler olarak değişik geleneklerden geldiğimizi, geçmişi kavrayışımızın, duyarlılıklarımızın farklılaşabileceğini görmezden gelmeyeceğiz. Samimi, şeffaf ve yapıcı bir platformun zorunlu olduğunun bilincindeyiz. Çünkü Cumhuriyetçiler Kurultayı’nı bir kereliğine toplanıp içimizi dökeceğimiz bir kürsü, akademik bir toplantı olarak tasarlamıyoruz.

Türkiye’nin ihtiyacı Cumhuriyet’i ayağa kaldırma iddiasında bir cephenin yaratılmasıdır. Halkımızın büyük çoğunluğu bunu arzuladığını defalarca dışa vurmuş bulunuyor. Cumhuriyetçiler Kurultayı ile 25 Mayıs’ta bu yola çıkacağız. Bütün Cumhuriyetçileri bu mücadelenin parçası olmaya davet ediyoruz.