Türkiye özellikle Soğuk Savaş yıllarından itibaren emperyalizmin bölgemizde yürüttüğü politikaların örtülü ya da açıktan parçası olmuş, bu politikaların yürütülmesinde önemli roller üstlenmiştir. Böylesi rollerin niteliği ise ülkenin emperyalist piramit içinde değişmekte olan konumuna, Türkiye kapitalizminin gelişimine ve sermaye sınıfının bunlara bağlı olarak takındığı cüretkar tutuma göre değişkenlik göstermiştir.
Emperyalizmin ABD ve NATO eliyle dünya coğrafyasına kan kusturduğu, birçok ülkenin halkına savaş, yoksulluk, güvencesizliği dayattığı ve çözümü bu sistem içinde mümkün olmayan ağır sorunlarla baş başa bıraktığı açık bir gerçektir. Son yıllarda başta Irak, Suriye, Filistin olmak üzere Arap coğrafyasının, Afganistan’ın, Ukrayna’nın uğradığı felaketlere Türkiye halkı yabancı değildir. Aksine bu felaketler ülkemizi birinci dereceden ilgilendiren ve halkımızın da yakından takip ettiği olaylardır.
Halkımız emperyalizmin ülkelere yalnızca dış müdahaleler, savaşlar, ambargolarla değil aynı zamanda içeriden nüfuz etme kabiliyetine sahip olduğunu da gayet iyi bilmektedir. Türkiye siyasetinin uzun yıllar NATO’nun kontrgerilla örgütlenmeleri eliyle biçimlendirilmeye çalışıldığı bir sır değildir. Bu yolda suikastlerin, katliamların tertiplenmiş olduğu, medya, bürokrasi ve siyasi partiler düzeyinde yandaşlar devşirildiği, tarikatlar ve mafya örgütlenmeleri ile toplum mühendisliğine soyunulduğu açıktır. Batı emperyalizmi tarafından ülkemizin egemenliği sistematik şekilde ayaklar altına alınmıştır.
ABD ve NATO’nun kirli yüzlerinin halkımız tarafından iyi tanınıyor ve onlardan gelecek herhangi bir faydaya inanç beslenmiyor olmasına rağmen Türkiye’nin emperyalist odaklarla ilişkilerinde somut sonuçlar doğuracak ciddi bir tartışmanın yürütülmemesinin kaynağında sermaye sınıfının kutsalları yatmaktadır. Türkiye sermayesinin kutsalı ABD ve NATO iken, emekçiler nezdinde ABD ve NATO’nun itibarı son derece zayıftır.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliği doğrultusunda faaliyet yürütmektedir. Türkiye’nin bağımsızlığının önünde engel teşkil eden hiçbir emperyalist vesayet kurumunun varlığı tartışmadan muaf tutulamaz. Türkiye’deki genel siyasetin aksine THTM’nin gündemlerini sermaye sınıfının hayal ve özlemleri değil halkımızın huzuru ve güvenliği belirlemektedir.
THTM Türkiye’nin iç politikasını esir eden, dış politikasını yerli ve yabancı küresel sermaye çevrelerinin çıkarlarına göre belirleyen NATO üyeliğinin derhal sonlandırılmasını mücadelesinin merkezine alır. Tarihsel olarak ülkemiz için öncelikli tehdidin ABD ve NATO olduğunu tespit eder.
NATO’nun ve ABD’nin ülkemizdeki nükleer varlığı pazarlık konusu edilemeyecek kadar hayati niteliktedir ve Türkiye’nin NATO üyeliğini “NATO’dan çıkılırsa daha büyük tehlike içinde olunacağı” ya da “NATO’nun genişlemesinin içeriden engellenebileceği” gibi tezlerle savunmak açıkça gaflete düşmektir.
Buna göre Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi;
Başta İncirlik olmak üzere ülkemiz sınırları dahilinde 16 farklı noktada konuşlanmış ABD üslerinin; ABD’ye ait olup çeşitli bölgelere dağılmış bulunan 5 adet füze ve nükleer bomba kontrol merkezinin; ABD’ye ait olup 7 kritik şehirde faaliyet yürüten nükleer silah depolarının; Türkiye’de bulunan 15 NATO radarının varlığına bir an önce son verilmesi ve ülkemizde bulunan tüm ABD ve NATO askeri personelinin sınır dışı edilmesi gerektiğini karar altına alır.