Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi

İmza Kampanyası

Çocuklarımız İçin Bilimsel Eğitim İstiyoruz

Zorunlu din eğitimi ve ÇEDES çocuk zihinsel gelişimi için zararlıdır

Aşağıda yer alan uzmanlar tarafından hazırlanan ve çocuk zihinsel gelişimine zorunlu din eğitiminin zarar verebileceği ve ruhsal hastalıkları tetikleyebileceğine ilişkin bildiriyi çok önemli buluyoruz.

Bu bilimsel zemine dayanarak Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi olarak halkımızı aşağıdaki taleplerin altına imza vermeye çağırıyoruz:

1-ÇEDES Projesi derhal sonlandırılmalıdır. Okullarda sadece eğitim fakültelerinden mezun olan ve eğitim bilimleri formasyonu almış öğretmenler görevlendirilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri okullardan çekilmelidir.

2-Okulöncesi çocuklara din eğitimi verilmesinden vazgeçilmelidir.

3-Zorunlu din eğitimi dersi uygulaması kaldırılmalıdır.

4-Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı çocukların bilimsel bilgiler ışığında gelişimine dayanmalıdır.

Psikolog, Psikiyatrist, Sinirbilimci Ve Eğitim Bilimciler Olarak Çocuk Yaş Grubunun Maruz Kaldığı Zorunlu Din Eğitiminin Çocukların Zihinsel, Ruhsal Ve Sosyal Gelişimine Verebileceği Zararlar Konusunda Yetkilileri Ve Toplumu Uyarıyoruz

Ülkemizde çocukların din öğretisine maruz kalma yaşı gün geçtikçe düşüyor ve okullarda din eğitiminin yoğunluğu artıyor. İlköğretim düzeyinde zorunlu din derslerinin yanı sıra son dönemde okul öncesi çocuklara din eğitimi verilmesi ve ÇEDES gibi projelerle okullara din görevlilerinin atanması eğitimin dinselleştirilmesinde yeni bir aşamaya işaret ediyor.

Bizler; psikologlar, çocuk gelişimi uzmanları, psikiyatristler, sinirbilimciler ve eğitim bilimciler olarak uzmanlık alanlarımızdan kalkarak şu konularda toplumun ve yetkililerin dikkatini çekmek istiyoruz.

Çocukların 11-12 yaşına kadar soyut düşünme yetisi gelişmez. Çocuk bu yaşlara kadar somut düşünür, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini tam olarak kavrayamaz. Dini öğretilerdeki ahiret, günah, şeytan, cehennem gibi soyut kavramları anlayamayan çocuk kendince yorumlar, Örneğin “cehennemde yanarsın” sözünü duyan bir çocuk, günlük yaşamındaki en ufak hatasında cayır cayır yanacağını düşünür. Ruh sağlığı klinikleri bu ve benzeri örneklerle doludur. Bu nedenle özellikle soyut düşünme yetisinin gelişmediği çocuk yaşta din öğretisine maruz kalmak, Depresif Bozukluk, Kaygı Bozukluğu, Uyku Bozukluğu, Ayrılma Anksiyetesi gibi hastalıkları tetikleyebilir.

 

Ayrıca dinsel öğretilerin tavsiye ettiği abdest alma, tövbe etme, dua okuma gibi ritüeller, bu ritüellerin eksiksiz ve kusursuz yapılması yönündeki zorunluluklar, çocuklarda Obsesif Kompulsif Bozukluk denilen takıntı hastalığının ortaya çıkması için bir zemin oluşturur.

Çocuğa iyiyi, doğruyu gösterirken; insanlarla ve diğer canlılarla ilişkisinde, kendini onun yerine koymayı, onun tarafından bakmayı öğretmek, vicdanın çocuğun iç dünyasında kendiliğinden gelişmesini sağlar. Hatalı davranışlar, “Allah günah yazar, cezalandırır” gibi söylemlerle engellendiğinde ise çocuğun davranış ve düşüncesinde amaç, cezadan kurtulmak, kaçınmak olur. Bu tutumların süregeldiği bir ortamda tutarlı bir vicdan gelişimi mümkün değildir. Ayrıca çocuklarda kaçınmacı, ürkek, kaygılı bir benlik oluşmasına yol açılmış olur.

Çocuklar büyüsel düşünür, zihinlerinin içeriği ile gerçekte olanı bir erişkin gibi ayırt edemez. Örneğin rüyalarında gördükleri kişinin gerçekten orada olduğunu düşünür. Düşüncelerinin okunabildiğini, aklından geçenlerin erişkinler tarafından anlaşıldığını zanneder. Dinsel öğretiler de zihinde olup bitenlerle gerçekte olanları eş tutar. Dini öğretiye uygun olmayan düşünceleri yasaklar. Oysa çocuk zihni her türlü düşünce içeriğini kendiliğinden üretebilir. Düşüncelerini dini öğretiler doğrultusunda kontrol etme baskısını yaşayan çocuk, bunu başaramayacak ve yoğun suçluluk hisleri ile baş etmek zorunda kalacaktır.

Çocuklar merak eder ve sorularına basit yanıtlar beklerler. Yanıtlar algılanabilir ve deneyimlenebilir somutlukta olmalıdır. Büyüklerinden dini öğretiler doğrultusunda yanıtlar alırlarsa ve hatta kimi zaman soru sormaları bile yasaklanırsa özgür düşünme, araştırma motivasyonu azalır ve yaratıcılığın yerini itaatkâr bir kabullenişin alması kaçınılmazdır. Bu durum çocuğun ileride, ergenlik ve yetişkinlikte kendi iradesi ile karar verip hareket eden değil, güçlü gördüğü ya da korktuğu kişi ve grupların kontrolüne boyun eğen bir kişilik geliştirmesine neden olur.

Tüm bu veriler ışığında, okul öncesi din eğitiminin kesinlikle söz konusu olmamasını, ilk ve orta öğretimden zorunlu din eğitiminin çıkarılmasını, okullarda Diyanet Başkanlığı’na bağlı kişilerin görevlendirilmemesi ve eğitimin sadece pedagojik formasyon almış öğretmenlerce verilmesi gerektiğini toplumla paylaşmayı görev biliyoruz.