Siyasi iktidar ülke ekonomisini ilgilendiren önemli sorunlar bulunduğunu kabul etmekle birlikte çıkış yolunun olduğunu iddia etmekte ve emekçilerle alay edercesine pembe tablolar çizmektedir. Öte yandan ana akım muhalefete göre, Türkiye bir ekonomik kriz yaşamakta ve sorun AKP kadrolarının beceriksizliğinden, cumhurbaşkanının iş bilmezlik ve cehaletinden kaynaklanmaktadır. İktidarın dili,bu yalanı yüzsüzce tekrarlıyor. anıyor. Muhalefetin genel yaklaşımı ise mevcut durumu yansıtmakta yetersiz kaldığı gibi, kamuoyunu yanıltıyor.
Türkiye ekonomisinin dengeli biçimde sürdürülebilmesi açısından bakıldığında karşımızda yapısal sorunlar bulunmaktadır. Ancak kapitalizm koşullarında egemen güçlerin önceliği denge arayışına vermeleri söz konusu olmamaktadır. Sermaye sınıfının önceliği kârıdır. Kapitalizm koşullarında “krizlerin yönetilmesi”, bunları fırsata çevirmek ve zenginleri daha zengin kılmak anlamına gelir. Öyle ki, ekonomi hangi yöne giderse gitsin kârlar korunmalıdır! Geçtiğimiz yıllarda ekonominin daraldığı dönemler olmuş, ama sermaye gelirleri emek gelirlerine oranla yükselmiştir. Bugün ekonomi genişlemektedir ve yine bölüşüm sermayenin lehine emeğin aleyhine değişmektedir. Faizler indiğinde de arttığında da sermaye kazanmakta emek kaybetmektedir. Enflasyon yükseldiğinde de düştüğünde de aynı şey olmaktadır!
AKP iktidarı büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda emekçi halkı daha fazla açlığa ve yoksulluğa sürüklemeyi benimsemiştir. Bugün ekonominin sorumluluğunu üstlenen Mehmet Şimşek – Hafize Gaye Erkan ekibi, işte bu mekanizmayı yönetiyor. Göreve gelmeleri sırasında bu ekiple cumhurbaşkanının çizgisi arasında köklü bir ayrım olduğu görüntüsü yaratılmıştı. Şimşek ve Erkan’ın ekonomiyi keyfilikten kurtarıp “bilimin evrensel kurallarına” uyduracağı kamuoyunda işlenmiş, ekonominin bu biçimde düzeleceği yönünde beklenti yaratılmıştır. Oysa ekonominin evrensel doğruları değil, sınıfsal, politik bir özü vardır. Sorun kapitalist sisteme ilişkindir. Şimşek – Erkan ekibi derinleşen yoksulluk koşullarında giderek gizlenebilir olmaktan çıkan sömürü ve yağma gerçeğinin üstünü sınıflar üstü bir demagojiyle örtmeye de hizmet etmektedir. Bu kadronun emperyalist merkezlerde kariyer yapmış olması bilimselliklerinin değil sınıf aidiyetlerinin kanıtıdır. 2024 Mart ayında yapılacak seçimlerden sonra emeğe saldırının daha da vahşi kılınması hedeflenecektir. Ücret, maaş ve emekli aylıklarındaki yetersiz artış yılın ikinci çeyreğinde enflasyon tarafından bütünüyle eritilecektir. Sermayeye türlü yollarla sağlanan kaynak aktarımına hız verilmek istenecektir. Ancak bu amaçlarını gerçekleştirmeleri, engellenemez bir alınyazısı değildir.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi, bugün uygulanmakta olan ekonomi politikalarının gerçek yüzünü sergilemek, Mehmet Şimşek ve ekibi lehine bazı “muhalif” kesimlerin de yardımıyla söylenen yalanları deşifre etmek, TÜSİAD başta olmak üzere sermaye örgütlerinin emekçilerin daha da yoksullaşmasına yol açan talep ve isteklerine karşı kamuoyu oluşturmak, ekonomi yönetiminin halka hesap vermesini sağlamak ve işçi sınıfı başta olmak üzere halkın hayat pahalılığı, işsizlik ve eşitsizliğe karşı direncinin güçlenmesi için görev üstlenir.