Uyuşturucu madde bağımlılığı ülkemiz ve emekçi halkımız için gerçek bir sorundur. Bu sorun gittikçe büyümekte ve çözümünde halkımızın doğrudan inisiyatif almasını gerektirmektedir. Çünkü emekçi halkımız ve özellikle de gençlerimiz için bu sorun, egemen sınıflar tarafından sadece aşırı uçları törpülenen kârlı bir sektör olarak yönetilmektedir.
Ülkemiz önceleri uyuşturucu maddelerin geçiş noktası olarak tanımlanırken son 20 yılda artık genişleyen bir kullanım pazarı haline de gelmiştir. Bu değişim sayılara da yansımaktadır: Uyuşturucu madde kullanan kişi sayısı yıldan yıla artmaktadır; bizzat resmi makamlarca açıklanan verilere göre madde kullanım yaşı giderek düşmektedir. Hatta ilk kullanım yaşı 10 yaş altına kadar inmiştir. Uyuşturucu ile ilgili suçlar kapsamında cezaevinde bulunan ya da denetimli serbestlik kapsamında olan kişi sayısı ise görülmemiş oranda artmıştır. Kanalizasyon sularında yapılan uyuşturucu madde analizleri gibi ölçütler bile incelendiğinde hep aynı sonuca ulaşılmaktadır: Ülkemizin emekçileri, gençleri, bir de bu tür bir çürüme ve öğütülme ile karşı karşıyadır.
Ülkemizde uyuşturucu madde kullanan erişkin nüfus oranı 1990’lı yılların başlarında %1 civarında iken bu oran düzenli olarak artış göstermiş ve günümüzde devletin rakamlarında dahi %5’lere ulaşmıştır. Büyük kentlerin birçok semtinde, özellikle gençler arasında ve üniversitelerin neredeyse hepsinde “ot” denemek, kullanmak, bulundurmak, takılmak sıradan bir olaya dönüşmüştür. Hatta öylesi bir noktaya doğru gidilmektedir ki lise yaş grubunda dahi “esrar” denememek bir tür “zayıflık” olarak görülmekte ve dışlanmaya, damgalanmaya, zorbalığa yol açmaktadır.
Tüm bu gelişmeler karşısında ise resmi sorumlular tabiri caizse havanda su dövmektedir. Her ilde valilikler kapsamında “uyuşturucu madde ile mücadele birimleri” kurulmakta ama nedense sorunun önü bir türlü alınamamaktadır. İktidarın bulduğu çözüm gericiliği yayma derdinden başka bir yere çıkmamakta ve neredeyse her aileye bir “manevi danışman” atamak gibi sorunu dini referanslarla çözmeye kalkışan fikirler havada uçuşmaktadır. Sorunun ardındaki ekonomik, toplumsal çözülme, dağılma ve çürüme ise siyasi ranta havale edilmektedir. Son yıllarda yetkili kurumlar tarafından yayınlanan raporlarda oranların, yüzdelerin açıklanmıyor olması sorunun sandığımızdan çok daha yaygın olduğu endişesini uyandırmaktadır.
Ülkemizde uyuşturucu ile ilgili suçlar kapsamında cezaevinde bulunan kişi sayısı da sorunun seyrini gözler önüne seren çarpıcı rakamlara işaret etmektedir. 2000’li yılların başında uyuşturucu ile ilgili suçlar kapsamında cezaevlerinde yaklaşık dört bin kişi bulunurken, bu rakam 2006 yılında iki kat, 2009 yılında altı kat, 2019 yılında yirmi kat ve 2021 yılında ise yaklaşık 30 kat artış göstererek 115.000’e yükselmiştir. Cezaevlerinde tutulan kişilerin üçte birinden fazlasının uyuşturucu madde ile ilgili suçlardan yargılandığı düşünülürse, bu sorunun yarattığı tehdit daha iyi anlaşılabilir. Üstelik bu rakamlara denetimli serbestlik uygulaması ile oluşan ve 800.000 civarında olduğu söylenen uyuşturucu madde kullanma suçu dosyaları dahil değildir.
Ülkemizde son yıllarda Avrupa merkezli kurumlarla iş birliği halinde atık sularda uyuşturucu madde taranması çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalarda özellikle bazı Anadolu şehirlerinde, Avrupa şehirleri ile yarışacak düzeyde yüksek rakamların saptanması ve bu şehirlerin organize adi suçlar konusunda da öne çıkan şehirlerden olması sorunun büyüklüğünün ve çürütücülüğünün başka bir göstergesidir.
Uyuşturucu kullanımının bir yanında sermayenin yasal ya da yasadışı kâr elde etme arayışı bulunurken diğer yanında ise özellikle kentli, genç emekçilerin sorunlar karşısında pes etmesi, örgütlü davranmaktan kaçınması, çürümeyi kabul etmesi ve olumlu bir yaşam pratiğine sırt çevirmesi yatmaktadır. Uyuşturucu söz konusu olduğunda kâr ve çürüme, sorunun narkotik bir sorun olarak ele alınması ile genç emekçilerin yıkıcı bir alt kültür geliştirmesi kol kola gitmektedir.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nde bir araya gelen hekimler, psikiyatristler, psikologlar, öğretmenler, pedagoglar, sporcular ve ebeveynler ise bu teslimiyeti kabul etmemektedir. Uyuşturucu madde sorunu sermaye sınıfının Türkiye’ye dayattığı ve yaşattığı çürümenin, savrulmanın bir parçasıdır ve ancak toplumsal bir silkiniş ve kararlılıkla geriletilebilir.
Evet, madde kullanımı bir yanıyla bir sağlık sorunudur ama uyuşturucu temel olarak genç emekçileri, özellikle de genç, yoksul erkekleri teslim almış toplumsal bir sorundur. Bu nedenle THTM uyuşturucu madde kullanımının bir bütünlük içinde ele alınması, çok boyutlu olarak mücadele edilmesi için bir çağrı yapmaktadır.
Uyuşturucu insanın emeğine yabancılaşmasının en uç örneklerinden ve yaşamını değiştirme mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Kapitalizm, insanın üretkenliğini, yaratıcılığını ve yaşam sevgisini çok küçük bir alana sıkıştırarak yaşamın tüm diğer alanlarında salt bir tüketici kimliği inşa etmeye zorlar. Bu, insanın üretici ve tüketici kimliklerini yararak bütünlüklü bir benlik, toplum ve dünya algısı oluşturabilmesine de engel olur. Geriye yenik, yalnız, yaşam repertuarı kısır bir emekçi yığını bırakır.
Bu yıkım ile baş etmek ise mümkündür. THTM özellikle gündelik yaşam alanlarında, dayanışmacı bir ortak kültür yaratılarak emekçilerin hapsedildiği kısır döngünün kırılabileceğini bilmektedir.
Bu dayanışmacı ortam bir yanıyla kişinin kendisiyle ve çevresiyle daha sağlıklı bağların kurulduğu bir örgütlenmedir. Uyuşturucu maddeler ile günlük yaşamını ancak sürdüren insanın yaşama yeniden ve bütün çeşitliliğiyle örgütlenmesi gerekir. Kendi yaşamına ve onu hastalandıran ortama müdahale etmeye başlaması sonuçtan bağımsız biçimde insanı yeniden ayakları üzerine dikebilir, kendi varlığını savunma şansı sağlayabilir.
Sağlıklı bağlarla bir araya gelebilme yani örgütlenme insanoğlunun çok eski zamanlardan beri geliştirdiği ve doğadaki tüm diğer yaşam formları arasından sıyrılarak doğaya yön verebilme becerisine katkıda bulunan belki de en önemli özelliğidir. Uyuşturucu madde bağımlılığı insanın bu yanını yadsıması, toplumsal iş birliğinin her düzeyinden kendini soyutlaması olarak da okunabilir. Bu aynı zamanda yaşama yön verme çabasından zımni bir vazgeçiştir.
Çözüm öfkeyi kendine yöneltmek yerine zihni ve bedeniyle barışık yaşayan kuşakların yetişebileceği bir toplumsal hayatı örgütlemeye çalışmaktadır. Bu bilinçle mahalle mahalle, semt semt, okul okul, işyeri işyeri örülecek bir gayrete ihtiyaç vardır.
THTM üyeleri olarak bizler konuya duyarlı tüm ilgili yurttaşları elini taşın altına koymaya çağırıyoruz. Ve özellikle de emekçi halkımıza karşı sorumluluklarını bilen, gençlerimizi korumak ve bir değişimin kıvılcımını yakmak üzere harekete geçmeyi isteyen hekimleri, psikiyatristleri, psikologları, psikolojik danışmanları, sosyal hizmet uzmanlarını, beden eğitimi öğretmenlerini, sporcuları THTM’nin yerel meclis ve temsilciliklerine davet ediyoruz. THTM’nin yerel unsurları olarak aileleri bilinçlendirmek, danışmanlık vermek ve gençlere yönelik sportif etkinlikler düzenlenmek üzere harekete geçiyoruz.
Uyuşturucu karşısında da diz çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Bağımlılıkla Mücadele Komisyonu
Çalışmalara katkı vermek isteyenler aşağıdaki iletişim bilgileri üzerinden bize ulaşabilirler.
THTM Bağımlılıkla Mücadele Komisyonu – 0541 930 11 72