Türkiye’de Cumhuriyet’e karşı karşıdevrimci bir meydan okuma döneminden geçilmektedir.
Nasıl ki anti-emperyalizm, aydınlanmacılık ve cumhuriyetçilik 1920’lerin tarihsel koşullarının devrimci ürünleriyse, bugünkü uzun siyasal İslamcı iktidarın ana çıktısı da emperyalizmin güdümünde bir karşıdevrim sürecinden başka bir şey olamamaktadır.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra AKP’li Cumhurbaşkanı, mealen, “yerel seçimleri aldık diye sevinmesinler, merkezi iktidar hâlâ bizde” demişti. Bu aslında görmek isteyenin gördüğü bir gerçeğin itirafıydı: Cumhuriyet yıkıcısı bir iktidarın kendi rejimini pekiştirmeden siyasi iktidar dönüşümünü kabul etmek gibi bir niyeti olamazdı. Yerel yönetimlere kayyım atamalarında açılış her zamanki gibi DEM’li belediyeler üzerinden yapıldı ama bu bir alıştırmadan ibaretti, asıl hedef CHP’li büyük belediyelerdi. Gözaltılar, tutuklamalar ve mümkün olduğunda belediye başkanları yerine kayyım atamalar yoluna 2024 sonbaharından itibaren girilecek, 2025 ilkbaharından itibaren de hız verilecekti.
Dinci-despotik iktidarın CHP saflarında bulabileceği yeter miktarda kullanışlı aparat da eksik olmuyordu. Ama asıl destek, 2016 yılındaki FETÖ etiketli dinci darbe girişimi sonrasında Yenikapı’ya tıpış tıpış giden önceki CHP Genel Başkanı tarafından verilmişti: İktidar, sözde FETÖ’cübelediyelerle mücadele adına, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45’inci maddesine ek fıkra eklenmesine dair bir yasa değişikliği teklifi yapmıştı. Buna göre, belediye başkanının terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması halinde yerine büyükşehirlerde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılabilecekti. Anayasaya açıkça aykırı olan bu düzenleme, “Yenikapı ruhuna” angaje olan önceki CHP yönetimi tarafından AYM’yegötürülmemişti. İşte bugünlerde CHP’li belediye başkanları yerine kolayca kayyım atanmasının arkasında bu gerçeklik vardır. “Baltanın sapı” ağaçtan olmasa, ağacı kesmek bu kadar kolay olamazdı.
Siyasal İslamcı iktidarın muhalefet saflarından seçilmiş yerel yöneticilere karşı yoğunlaştırdığı hukuk dışı operasyonlar seçme-seçilme hakkına karşı yapılan ağır saldırılardır.Bunların mutlaka boşa düşürülmesi gerekir. Bu bakımdan CHP’nin merkezi ve yerel teşkilatlarının CHP seçmen tabanını ve geniş halk kitlelerini örgütleyerek bu saldırılara karşı aktif bir eylemlilik içine girmiş olmaları doğru yönde atılmış adımlardır; bunun gerisine düşülmemesi gerekir.
Buna karşılık seçmen tabanı daralan mevcut iktidar, çok partili sistemi fiilen geçersiz kılmak ve karşısında dişe dokunur bir siyasi rekabet bırakmamak adına saldırılarını daha da sertleştirmekten ve yaygınlaştırmaktan başka seçenek görememektedir. O nedenle şimdi müdahalelerini, yerel yönetimlerin seçilmiş organları dışına taşırarak doğrudan doğruya bir siyasi partinin il kongresine ve kurultayına kadar uzatmak peşindedir. Hem yerel seçimlere hem de partilerin kongrelerindeki organ seçimlerine dair kurallar hem Anayasa hem de yasalar tarafından belirlenmiştir. Anayasa 79. Madde ile Siyasi Partiler Kanunu 21. Madde 10. Fıkra son derece açıktır: Seçimlerin düzenlenmesi, itirazların incelenmesi ve karara bağlanması görevi YSK’nindir. YSK kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz (AY, 79). Nitekim, AYM bile YSK kararlarına dair itirazları kabul etmemiştir. Ama şimdi sırada Asliye Hukuk Hakimliklerinden bir tanesi iktidarın baskısı doğrultusunda kararlar alabilmiş ve iki yıl önce tamamlanmış CHP İstanbul kongresine ilişkin itirazları dikkate alarak il başkanını ve yönetimini görevden alıp yerine kayyım atayabilmiştir.
Bu, hukukun ve YSK’nin açıkça iğdiş edilmesidir. Bundan böyle “Yüksek” seçim kurulu herhangi bir Asliye Hukuk Mahkemesinin tâbisi konumundadır. Öyle olunca da YSK marifetiyle kabul edilen mühürsüz oylarla kazanılan 2017 Referandumu geçersizdir; ona bağlı olarak 2018’de geçilen “Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi” mülgadır; tüm CBK’lar, tüm bakan atamaları, onların tüm tasarrufları, attıkları tüm imzalar, tüm yağma düzenlemeleri ve ihaleler hükümsüzdür!
İleriye dönük olarak bakılırsa, bundan böyle seçim güvenliği de tümden iptal edilmiştir. Yargı üzerindeki sultasını keyfi bir biçimde kullanabilecek olan iktidar hoşuna gitmeyen sonuçları ya YSK üzerinden değiştirebilecek ya da orada sınırlanıyorsa Asliye Hukuk Hakimlikleri üzerinden lehine değiştirmeyeveya iptale gidebilecektir. Böyle bir ülkede artık genel oy hakkı ve çok partili siyasi düzen fiilen yok hükmündedir veya sürekli bir tehdit altındadır.
Bu nedenle, CHP üzerinde yoğunlaşan iktidar saldırıları sadece CHP’yi değil, tüm siyasi sistemi ilgilendirmektedir. Türkiye’de düzen partilerine bile olağan siyaset yapma koşullarının sınırlandırıldığı bir faşizan siyasi baskı ortamı kurulmaktadır. Bunun mutlaka karşısında durulmalı, tüm cumhuriyetçi ve bağımsızlıkçı güçler etkili bir cephe oluşturmalıdır.
Nasıl ki dinci-etnik milliyetçilikler Cumhuriyet ve Lozan karşıtlığı ekseninde ve bir emperyalizm projesi çerçevesinde kolayca buluşabiliyorsa, cumhuriyetçi güçlerin de etkili bir cephe oluşturmalarının şart olduğu günlerden geçilmektedir.
THTM, Cumhuriyet düşmanlarının siyaseten birleştiği ve azgınlaştığı bu günlerde, direniş mevziisinde mücadele edenlerin yanındadır. Vadesi dolan bir iktidarın emperyalizme verilen ödünler ve bunların karşılığında alınan destekler üzerinden ayakta tutulmasını Cumhuriyet ruhuna en büyük ihanet olarak kaydetmektedir. CHP tüzel kişiliğine ve yönetimine “Kurultay iptali” üzerinden tehdidin sürdürülmesini şiddetle reddetmektedir.
THTM, ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilerin ortak bir Cumhuriyet Cephesi oluşturmasının mücadelesini vermektedir. Bu nedenle de bugünkü dinci sermaye iktidarının saldırılarının kalıcı olarak püskürtülebilmesi, mücadelenin ancak sınıf temelli bir eksenden verilmesiyle mümkün olabilecektir.
THTM Yürütme Kurulu